Hikayeleri yaşayan olmak mı yoksa sadece yazmak mı?
Geçen yazdan beri sanki yaşayabildiğim kadar çok yaşamaya çalıştığımı, fazla anı biriktirmeyi amaç edindiğimi fark ettim. Hikayeleri dolu dolu yaşamaya çalışıyordum fakat bunu ne kadar çok yaparsam zaman da sanki hızlıca akmaya başladı. Şu ansa hikayeleri yazmayı o hikayeleri yaşamaktan daha çok sevdiğimi fark ediyorum. Geçen yaza göre zamanım çok yavaş akıyor ve hayatımı sanki yavaş yaşıyorum gibi. Bundansa beklediğimin aksine çok keyif alıyorum.
Ailemle daha çok vakit geçiriyorum. Saatlerce odamda yatağıma uzanıp hayaller kuruyorum sakin bir şarkı eşliğinde, bazense öylesine duvarı izliyorum hayaller ve müzik bile olmadan. Fakat öylece duvarı izlemek bile iyi geliyor. Sanki uzun bir maraton koşucusuymuşum ve bitiş çizgisine sonunda ulaşmışım gibi. Artık huzurlu olma iznim var gibi. Belki de o koşu boyunca bu izni ben kendime vermiyor, koşulları suçluyordum. Sakinlik ve huzur bana iyi geliyor.
Hayatımın hikayeleri yazan tarafa evrilmiş halini çok seviyorum çünkü hayat ikisi arasında bir denge kurmaktan ibaret. Hikayeleri şu son bir yılda çok fazla yaşadım, bazen iç dünyamda bazen gerçek dünyada. Şimdi sıra hikayeleri yazma vaktimde...
Beni okuduğun için teşekkür ederim.
Sen hikayeni yaşayan mısın yazan mısın? Belki de her ikisini de yapıyorsundur...
Çokça sevgilerimle,
hımmm çok can alıcı bir konu bu evet. yaşadıktan sonra yazarken bir duraklama dönemi oluyor herhalde yani tekrar hayata şarj olma dönemi. aslında hiç yazmadan sadece yaşamak en ideali olmalı :) ama yazmadan da kafamızda oturtamıyoruz :) burda önemli olan sanırım neyi seviyorsan onu yapmak. tutkuyla yazmak da bir hayat tarzı. dünyada en başarılı olmuş insanlar sevdiği şeyi tutkuyla yapanlar :) neyi seviyorsa :) tabisi cinayet filan değil de bir iş bir hobi gibi olanlar :)
YanıtlaSil