Kayıtlar

Haziran, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İç Dökme (Çok da önemli olmayan bir yazıdır.)

 Açıkçası günlüğüme düzenli yazan birisiyim fakat burada birine karşı yazmak daha farklı geliyor ve bu sefer buraya yazmak istiyorum. Çünkü hastalanınca mızmız bir şımarığa dönüşüyorum ve kimsenin başını şişirmek istemem. Küçük bir nezle olmuşum sanırım, şu sıra salgın da var gibi görünüyor. Kolumu kıpırdatmak hatta klavyedeki tuşlara basmak bile zor geliyor. Boğazım cayır cayır yanıyor ve sürekli öksürüyorum ve tüm bunların hepsi bir gecede oldu. Doktor covidin kalktığını dile getirirken yine de şüpheye düşmemek elde değil; hele ki 10 gün boyunca evden kesinlikle çıkmamamı tembihlemesiyle bir tık gerildim. Ama önemli değil kendimle kalmayı, odamda takılmayı ve zihnimin derinliklerine dalmayı da bir başka seviyorum ben.  Ne demiştim ben başta? Evet, ailemin başını şişirip mızmızlanmamak için buraya yazıyorum. Çünkü bedensel olarak hassas bir yapım var ve acı eşiğim çok düşük. Burada yazmak güzel, karşımda gerçekten biri varmış ve beni anlıyormuş; dediklerimi gerçekten dinliyormuş gibi

Ağaç Ev Sohbetleri 200*

  Kocaman merhaba blog dostlarım! Ağaç Ev Sohbetleri yazısını görünce duygulandım açıkçası çünkü blog hesabıma bir süredir girmiyordum ve bu etkinliğin devam ediyor oluşu beni çok mutlu etti. Burası bana arada hayatın yorgunluğundan kaçıp dinlenmek ve soluklanmak için uğradığım ormanın içindeki bir kulübeyi hatırlatıyor. Ama şöyle ki ormanın içinde bir sürü kulübeler var ve biz birbirimizi ziyaret ediyoruz; o kara karşı savaşıyoruz kelimelerimizle bağ kuruyoruz. O yüzden ne olursa olsun ben burada olmayı yazmayı çok seviyorum. Yazılarınızı okurken sanki kulübenize uğramışım ve sobada kestaneler var; mandalina kokusu etrafı sarmış ve birazdan da bana çay ikram edeceksiniz (hem de anneannemin tüm çayları karıştırıp yaptığı o özel çaydan)... Yani öyle güzel, huzurlu ki sizi okumak. Uzunca düşüncelerimi yazmak istedim. İyi ki Ağaç Ev Sohbetleri devam ediyor, iyi ki varsınız. Anlamak ve anlaşılmak dünyanın en güzel hisleri çünkü.  Konu sevgili Deepten gelmiş <3 Linkini bırakıyorum:  http

Mükemmel miyiz gerçekten?

  Mükemmel miyiz gerçekten? Hayatım boyunca hep mükemmel olmalıymışım gibi davrandım. En iyisi olmaya çalıştım, her şeyi sınırında yaptım; ben insanları bile ölçülü sevdim sevmemek için bazen kendimi sınırladım. Kimseyi hiçbir zaman kendimden daha çok sevmedim, kimseye tam olarak bağlanmadım. Hiç aşık da olmadım. Hatta hoşlandığım çocuklardan kaçtım, kaçarsam üzülmem ve her şey aynı devam eder gibi geliyordu. Konfor alanımdan çıkmak beni o kadar korkutuyordu ki ailem konsere gitmeme izin vermediğinde içimde küçük bir parçam bunun için rahatlıyordu. Sınırlarım beni güçlü yapıyor diye düşünüyordum. Hedef: Sınır koymak ve uzaklaşmak. Ödül: Hiç üzülmemek, kimseye beni kırma şansını vermemek. Şu anda da zaman zaman bu değişmiyor, hala daha görünürde bu yanımı fark etsem bile bunun önüne geçemediğim oluyor. Ya birisi beni gerçekten üzerse? Çünkü bu şansı kimseye vermedim ve nasıl olduğu hakkında hiçbir fikrim yok ama bunu denemezsem de kalbim taştan olmaya devam edecek. Ben mükemmel olmaya ç

İz

  İz İnsan ne için yaşar? Kıyamete tanık olmak, yıkımı bir ekran karşısında öylece izlemek, acıları dinlemek için mi? Doğduğumuz ilk andan beri bir şeyler üretiyoruz, somut olarak kalıcı ögeler bırakıyoruz, ürüyoruz; geriye bizden bir şeyler kalması için mi? Bunca acı ve yıkım unutulmamak için mi? Peki o acı varken Sylvia Plath’in sessizliğin sessizliği değil kendi sessizliğimdi cümlesini hatırladın mı? Hepimiz bir iz bırakmak istiyoruz, unutulmanın kabusunu içimizde bir konuk gibi taşıyoruz. Peki kimsen olmasa bile geçen gün sevdiğin kedi, sürekli yukarı baktığında sana kollarını açan gökyüzü, korkarak yürüdüğün o sokaklar... Onlar da seni unutacak mı? Hiç kimse hatırlamasa da onlar asla unutmayacak.  Sen kocaman bir iz bıraktın, seni hiç unutmayacağım.

En sevdiğim renk...

Resim
Merhabalar :) Bu yazımı çokkkk önceden yazmıştım taslaklarda kalmasını istemediğimden de paylaşmaya karar verdim. Kim bilir belki üç yıl önce yazdığım kelimeler tam şu an başka birinin ruhuna dokunur ve belki de buna ihtiyacı vardır. <3 Sevgilerimle.  En sevdiğim renk...  Ben kimim? Bu soru uzun zamandır aklımın her bir köşesinde ufak adımlar atıyor ve artık dans etmeye başladı, böylece de yaşam alanımı işgal edip onu izlememe neden oldu. Şu sıralar sadece 'ben kimim' sorusunun harflerinin zihnimde dansını izliyorum, Hepimizin hayalleri var. Doğumumuzdan şu günümüze kadar bize hep ulaşmayı istediğimiz şeyleri süslememiz onu daha istenilir kılmamız öğretildi. Çocukken bir oyuncak ya da uzaktan kumandayla çalışan bir arabanın peşinde koştuk ve sonra ne yazık ki büyüdük. Hayallerimiz değişti... Önce iyi not almanın, diğerleri-aile, arkadaşlar belki de öğretmen- tarafından takdir edilmenin yolunda yürüdük .Ama bunlar kendi isteğimizle peşinde koştuğumuz bir oyuncak bebek yahut u

O kemanı çalmaya devam et.

  Sürüklenmek... Uzun zamandır sürükleniyormuşum gibi geliyor.  Ben ölümden korkuyorum sevgili okur. Olay belki de ölüm değil tam olarak yaşayamamaktır bilmiyorum. Ya yeterince çok yaşamadan, arkamda bir iz bırakmadan şu koca dünyaya ufacık katkım olmadan gidersem. Kimse bir gün hatırlamazsa beni ya? Mezarıma beyaz ya da mavi güller koymaya bir gün kimse gelmezse... Ya da bunu sevdiğim bile kimsenin aklına gelmezse.  Tüm bu korku beni kendimden çıkarıyor. Benliğim sürükleniyor, yaşayamamaktan o kadar çok korkuyorum ki her gün "çok" yaşamaya çalışıyorum ama bazen çok yaşamak asıl yeterli olmayanmış. Ben ne kadar çok yaşarsam kendimden de o kadar "hiç" oluyorum.  Olay çok ya da hiç yaşamak değil. Yalnızca yaşamak... Tüm acılara rağmen yaşamak. Kimsenin seni hatırlamayacağı gerçeğini kabullenip yaşamak. Bence küçük de olsa dünyaya iz bırakmışızdır. Bu yetmez mi bize? Mavi ya da beyaz gülleri kimse hatırlamasın, biz kendimize alalım yetmez mi? Biz kendimize yetmez miyiz