Ağaç Ev Sohbetleri 200*

 

Kocaman merhaba blog dostlarım! Ağaç Ev Sohbetleri yazısını görünce duygulandım açıkçası çünkü blog hesabıma bir süredir girmiyordum ve bu etkinliğin devam ediyor oluşu beni çok mutlu etti. Burası bana arada hayatın yorgunluğundan kaçıp dinlenmek ve soluklanmak için uğradığım ormanın içindeki bir kulübeyi hatırlatıyor. Ama şöyle ki ormanın içinde bir sürü kulübeler var ve biz birbirimizi ziyaret ediyoruz; o kara karşı savaşıyoruz kelimelerimizle bağ kuruyoruz. O yüzden ne olursa olsun ben burada olmayı yazmayı çok seviyorum. Yazılarınızı okurken sanki kulübenize uğramışım ve sobada kestaneler var; mandalina kokusu etrafı sarmış ve birazdan da bana çay ikram edeceksiniz (hem de anneannemin tüm çayları karıştırıp yaptığı o özel çaydan)... Yani öyle güzel, huzurlu ki sizi okumak. Uzunca düşüncelerimi yazmak istedim. İyi ki Ağaç Ev Sohbetleri devam ediyor, iyi ki varsınız. Anlamak ve anlaşılmak dünyanın en güzel hisleri çünkü. 

Konu sevgili Deepten gelmiş <3 Linkini bırakıyorum: https://sadevederin.blogspot.com/2023/06/agac-ev-sohbetleri-200.html

"Boş zamanları dışarıda, açık havada, doğada geçirmeyi mi yoksa evde veya kapalı ortamlarda geçirmeyi mi yeğlersiniz?"

Ev, kapalı ortamlar ve özellikle odam benim keyif almaktan en çok hoşlandım yerler-di. Geçmiş zaman eki maalesef ki değişimi özetleyen iki harf. Değişimden mutsuz değilim, bu hepimiz için kaçınılmaz olan; önceki benle büyük sorunlarım yoktu fakat gün geçtikçe şimdi beni de çok tanıyamıyorum. Sanki hayatımdaki dengeler değiştikçe ben de değişmek zorundayım ve kendime yabancılaşıyorum. Bu değişim çok kötü korkunç da değil elbette ama işte farklı parçalar; belki de yeni keşfettiğim yine benden parçalar ama yine de çözülmesi gereken parçalar... Belki de o parçaları öylece bırakmalıyım hiç düşünmeden.

Şu an dışarıda olmayı seviyorum, doğayla önceden böyle bir bağ kurmamıştım; sanki dilini yeni çözmeye başlıyor gibi hissediyorum. Bunun üniversitemin olduğu şehir Boluyla da alakası var muhtemelen. Çünkü orası doğanın mükemmelliğini kusursuzca ortaya koyan bir cennet gibi.

Bolu'yu kazandığımda orayı bu kadar seveceğim, bağ kuracağım ya da bir şehrin benim kişiliğimi değiştirmede bu kadar katkısı olacağını düşünmezdim. Önceden beton binalar arasında sıkış tepiş kalmış, sığ düşüncelerin arasında gayet de yaşayabiliyordum. Ama artık ormanın nasıl nefes alıp verdiğini biliyorum. Çakır çiğdemlerin mor renkleriyle her yerde açıp baharın gelişini müjdelediğini, dalların birbiriyle özler gibi kavuşmasını, sonbaharın bilmediğim binlerce tonunu... Doğanın uyanması ve ağlaması; başlangıç ve bitiş... Tüm mevsimler bana insanlığın geçişini hatırlatıyor; Bolu'da doğa, kendi imzasını sonuna kadar atmış. Doğa nefes alıp veriyor, tüm hayat onunla başlıyor. O nedenle şehir ve binalar artık beni boğuyor; ev aynı ev, ailem aynı, kitaplığımda bakmayı sevdiğim güzel kitaplarım aynı bıraktığım yerdeler, kar küremin yeri bile değişmemiş, melek heykeli her zamanki gibi onun bitişiğinde fakat her şey farklı hissettiriyor. Çünkü ben artık aynı kişi değilim. Eve, duvarlara, odama ait hissedemiyorum belki de tüm sürüklenişimin nedeni de budur. 

Şehir hayatında fazlaca kalabalıkta kaybolan biriyken ben hep odamda vakit geçirmeyi severdim, sonra Bolu'ya gittim ve gerçek doğayla tanıştım. Hayatım boyunca bu kadar güzel bir ormana tanık olmamıştım. Ben genel olarak olayları ve hisleri yoğun yaşayan heyecanlı bir insanım; o küçük şehir bana huzur veriyor, beni dinginleştiriyor. Nefeslerimi hızlı hızlı değil de yavaş, derinden almamı söylüyor. Adımlarım o kampüste yürürken daha yavaş, nefesime çektiğim hava daha farklı. Yetişmem gereken bir yer yok, sadece orada yavaşça hayatı ve "o an"ı yaşamak için bulunuyormuşum gibi geliyor. Etraf dağlarla örülü, bazen yurdun ötesine giderseniz koyunlarını otlatan çobanları, biraz ilerisinde de küçük köyü ziyaret edebilirsiniz ama lütfen kendinize bir dal parçası alın çünkü köpek dostlarımız bazen sürü şeklinde tehlikeli olabiliyor :)

Böyle hayal etmemiştim fakat yazım online eğitim nedeniyle Bolu'yu ve üniversitemi çok özlediğimi anlatan gezi yazısı niteliğine dönüştü birazcık. 

Umarım sıkılmamışsındır. Okuduğun için teşekkür ederim. <3 

-Sevgilerimle

Yorumlar

  1. Çok severek ve gülümseyerek okudum yazını. Ne güzel tanımlamışsın hislerini. Bolu'ya dair hiç ama hiç bilgim olmamasına rağmen okulunu gözümde canlandırdım da, orada olmak istedim ben de :) Ağaçların içinde olmak insanı kendiyle buluşturuyor sanki. Çünkü o kadar güzeller ve güzel hissettiriyorlar ki, sadece orada oluyorsun o anlarda. Bir de tabi dediğin gibi mevsimler gelip geçiyor, doğa değişiyor ve bu da insanda farklı bakış açıları oluşturuyor.
    Bir de sen farklı bir şehirde okumuşsun. Ben yaşadığım şehirde okudum. Yaşadığım şehri çok sevsem ve tamam kabul, aile evinde çok da rahat olsam da, keşke başka bir şehirde okusaydım diyorum. Yine online eğitim dolayısıyla eve döneceğim bir dönem yaşardım ama neticede farklı bir yer ile bağım olurdu. Bağ geliştirmek de insanı olgunlaştıran, besleyen bir şey.
    Ağaç Ev hakkında söylediklerine de katılıyorum. Bu sohbetlerle ben de blog yazarları olarak birebirimize yaklaştığımızı hissediyorum. Dediğin gibi sanki her birimizin birer evi var ve işte birbirimize misafirliğe gidiyoruz. Burada tanıdığım ve kendimi yakın hissettiğim yazarlar oldu. Mesela sen <33 :) Bu da değerli bir şey.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili İlkay, seni yazılarından tanıdığım kadarıyla Bolu'ya kesinlikle bayılırdın diyorum! Dediğin gibi yeni bir şehir insanı geliştirip olgunlaştırıyor ama gelecekte bir gün sen de yeni bir şehirde maceraya atılırsın belki bilemeyiz :) Bilememek aslında ne kadar güzel bir şey (bunu kontrol duygusuna takıntılı birisi olarak söylemem de ironik oldu birazcık). İyi ki bloglar aracılığıyla seni tanımışım! <3 Çokçokkk kalp yolluyorum sana.

      Sil
  2. bolu evet sana yaramış yaniii ve tabii insan okulunu o günleri özlemez miii :) doğa, orman en güzeli sahiden de :) hele de yedigöller, gölcük, abant filan yaaa :) öncelikle insan oksijen, nefes alabiliyor :) sonra gölge :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

En sevdiğim renk...

Ait hissedememek

İç Dökme (Çok da önemli olmayan bir yazıdır.)