Kırmızı Başlıklı Bir Adam / Kelime Oyunu 19*

 

Haftanın kelimelerini Ben, Andromeda seçmiş. Onun yazısına ulaşmak için tıktık!

Kelimeler: Hararet, kumsal, orman, çekici, dil.


KIRMIZI BAŞLIKLI BİR ADAM


Gök gürültüsü yerini hemen ardından sağanak uzun bir yağışa bırakırken Yamalı adındaki bir adam penceresinden endişeyle dışarıyı izliyordu. Güneşin bir gün bile eksik olmadığı Aydınlık Köyünde bu çok sık yaşanan bir hadise değildi. Hatta saatler önce yaşlı dedesinin hastalık haberini içeren bir mektup eline ulaşmışken Yamalı korkunç kehanetleri düşünmekten kendini alamıyordu. Dedesi her zaman güçlü bir avcı olmuştu fakat yine de bu olağan olmayan günde dedesinin hastalanması onu korkunç ihtimallere sürüklüyordu.

En sonunda düşüncelerinden arındı ve dik durmaya çalışarak dakikalar önce bir cadıya yaptırdığı iksiri eline aldı. Annesinin hararetle yalvarmalarına rağmen onu dinlemeyerek bu korkunç havada atının üstünde yola çıktı. Aydınlık Köyünde kötü hava için kalın kıyafetlere sahip değillerdi, bu nedenle annesinin yıllar önce kullandığı eskimiş kırmızı başlıklı paltosunu üzerine geçirivermişti çıkmadan önce. Ne olur ne olmaz diye de yanına dedesinin ona bir çocukken verdiği kılıcını almıştı. 

Patika boyunca atıyla mola vermeksizin dedesinin kulübesine doğru ilerledi. Yağmur adeta onu durdurmak için daha da artmıştı. Yamalı'nın üstünde ıslanmadık tek bir parça bile kalmamıştı. Kırmızı başlıklı paltosu bile artık onu koruyamıyordu.

Sonunda gece karanlığında dedesinin kulübesinin bulunduğu ormana ulaştı. Küçüklüğünde bu orman hakkında korkunç masallar duyardı arkadaşlarından ve dedesinin neden böyle bir yerde yaşadığına o zamanlar anlam verememişti. Şu ansa biliyordu. Yamalı'nın dedesi Karanlık ülkesinden gelen yaratıklara geçiş kapısı olan bu ormanda bir avcı olarak bulunmaktaydı. Küçük bir çocukken Yamalı avcı olmayı hem çekici hem de korkutucu bir iş olarak bulurdu. Yamalı koca bir adam olmasına karşın hala daha bu ormana girdiğindeyse tüyleri ürperiyordu. Koca koca ağaçların ardında ilerlerken bir gölge görünce atını hızlıca durdurdu. Gölge de hemen onunla durmuştu ansızın. Simsiyahlar içindeki kişiyi dolunayın ışığında görebildi ancak. 

Siyah pelerini ve ince vücuduyla sırılsıklam olmuş bir kadındı bu karaltının sahibi. 

"Sen de kimsin?" diye fısıldadı Yamalı.

Genç kadın çenesini dikleştirerek, "Ben Avcı için görevlendirildim, hasta olduğu Güneş ülkesinde duyuldu ve ormana bakmam için kral beni yolladı." dedi ince sesiyle. Siyah pelerinli ıslanmış kadına küçümsemeyle baktı Yamalı. Aydınlık köyü, uzun kumsalları ve masmavi denizleri bulunan Güneş ülkesine bağlıydı. Güneşin hiç batmadığı, gecenin yaşanmadığı bir ülke. 

"Senin gibi küçük cüsseli bir kadın korkunç yaratıklara karşı ne yapabilir ki? Ülkene geri dönsen iyi edersin. Bu ormandaki doğaüstü varlıklar seni bir hamlede yutuverirler." Yamalı dilini tutamamış, genç kadını küçümsemişti. Siyah pelerinli kadının gözleri öfkeyle irileşirken Yamalı onun söyleyeceklerini beklemeden atıyla kulübeye ilerledi. 

Dakikalar sonra kulübeye varmış olan adamın içinde müthiş bir korku baş göstermişti. Kulübenin camlarının kırılmış olduğunu fark ederek atından indi. Birkaç adım atamadan kocaman bir kol boğazına yapıştı arkasından. Yamalı nefes almaya çalışıyor bir yandan da arkasına tekmeler savuruyordu. En sonunda yere doğru atıldı. 

Arkasını döndüğünde devasa büyüklükte kocaman siyah bir yaratık ağzından sular akarak ona bakıyordu. Daha da kötüsü yaratığın arkasında birkaç tane daha yaratık belirmeye başlamıştı. Yamalı kılıcını çıkarırken en öndeki yaratık ona saldırdı ve omzunu yaraladı. 

Yamalı ayağa kalkıp faydasız bir mücadeleye girişti. Onun için yolun sonu olduğunun bu kadar çok yaratıkla baş edemeyeceğinin farkındaydı genç adam. Önündeki yaratığa kılıcını sallamakta başarısız oldu ve geriye doğru itildi. Yaratıklar çevresinde toplanmış bu sefer heyecanla ona bakıyorlar, son vuruş için hazırlık yapıyorlardı. 

Tam o anda bir ıslık sesi geceye egemen oldu. Dikkati dağılan yaratıklar birbirlerine bakarken her şey çok hızlı gelişti. Pelerinli birisi gecede aniden ortaya çıktı ve sırayla tüm yaratıkları kılıcından geçirdi. Yamalı kanayan omzunu tutarken şaşkınlık içinde siyah pelerinli zarifçe dövüşen bedene bakıyordu. Siyah pelerinli son yaratığı da haklayarak Yamalı'nın yanına geldi. Yamalı, bu kişinin ormandaki genç kadın olduğunu anladı ve söylediklerinden çok utandı. Kadın ona yardım ederek ayağa kaldırdı ve ikisi de konuşmadan adeta anlaşmış gibi kulübeye yöneldi. 

Yamalı, dedesini kapının girişinde yerde kanlar içinde buldu. Yaşlı adamın bedeni paramparçaydı iç organları zeminde dağılmıştı. Yamalı göz yaşları içinde yere çöktü. Genç kadınsa hiç konuşmadan kenarda onun ağlamasını izledi. 

Sonunda Yamalı göz yaşlarını silerek siyah pelerinli genç kadına baktı. "Sen... Sen olmasaydın ben de çoktan ölmüş olurdum." Siyah pelerinli kadın önemsizmiş gibi elini salladı, bir yandan da mor ruja bulanmış dudaklarını ısırıyordu hüzünle. 

"Sen gelene kadar ormandaki diğer yaratıkları avlıyordum, deden için üzgünüm."

Aceleyle ayağa kalkan Yamalı, "Asıl ben üzgünüm, sana az önce dediklerim korkunç şeylerdi. Sen bir kahramansın, sana hayatımı borçluyum. İzin ver ödeyeyim bu borcu." dedi. 

Kadın siyaha boyanmış ojeli tırnaklarına bakarken "Bana borç ödemene lüzum yok sadece bir daha siyah pelerinli bir kadını küçümsemek için iki kere düşünmelisin." dedi ürkütücü bir sesle. 

Yamalı merakla, "O zaman bana adınızı bahşeder misiniz leydim?" diye sordu. Siyah pelerinli kadının suratındaysa alaycı bir gülümseme oluştu.

"Ben bir leydi değil şövalyeyim ama illa ki bir isim istiyorsan da bana çevremdekiler Efsunlu derler." Yamalı'nın bu isimle gözleri irileşti. Ülkeler arası ünlü kahraman Efsunlu'yu elbette duymuştu ama söylenenlere göre daha önce o kahramanın yüzünü gören olmamıştı. 

Yamalı o günden sonra bir daha asla bir kadını küçümsemedi ve asla siyah pelerinli kadını unutmadı. Aydınlık köyünde her güneş doğuşunda o kadın için dualar etti ve efsunlar okudu. Her bir nefesi için ölene dek ona minnet duydu. Siyah pelerinli kadınsa yıllar geçse bile Aydınlık köyünde hep anıldı, onun karanlıkta ortaya çıkan ünlü Efsunlu olup olmadığı sıcacık sobalı kulübelerde kah tartışıldı kah bahse girildi.

Siyah pelerinli gizemli kadına gelince o ise kahraman olmak için diyarlardan diyarlara durmaksızın koştu.

Masal tadında oldu hikayem biraz ama ben gerçekten severek yazdım. Hatta kadın karakter öyle hoşuma gitti ki sanki ben hikayeyi yazarken o siyah pelerinini takmış, mora boyanmış dudaklarındaki alaycı gülümsemesiyle beni izliyordu. Öyle ki Efsunlu ve maceralarını daha daha yazasım geldi, bu masalsı evrenden çıkmak istemedim :)

Umarım hikayeyi siz de benim kadar sevmişsinizdir, okuduğunuz için teşekkürler. Sevgiyle kalın <3


Yorumlar

  1. Ben sevdim.
    Dedeye üzüldüm birde.

    YanıtlaSil
  2. Başlığı ve yazının baş kısmını okuyunca, kırmızı başlıklı kızın hikayesi torunu ile devam edecek sandım. 😂 Karakter hoşuna gittiyse yeni hikayelerde görüşürüz. ☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle de olabilirmiş gerçekten belki de Yamalı'nın annesi kırmızı başlıklı kızdır 🎉

      Sil
  3. evet ben de çok sevdim, keyifle heyecanla okudum, efsunlu yaz tamam yine olur olur :) valla evet insan zihninde canlandırıyor yani, masada yanına gelmiş, hadi yaz beni diyor sana efsunlu :)

    YanıtlaSil
  4. Senin şu küçük hikayelerine bayılıyorumm<3 Efsunlu'nun hikayesini de okumak isterim. Belki de bir gün onu anlatan bir kitap yazarsın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayyy çok teşekkür ederim, yorumun benim için çok değerli ❤❤ Efsunlu'yu devam ettirmek isterim gerçekten :)

      Sil
  5. Bayıldım harika olmuş😍

    YanıtlaSil
  6. efsunlu hmm sevdim bu karakteri sahiden hoş bir masal olmuş ama dedeye çok üzüldüm bir büyü filan yapıp iyileştirmelerini bekledim okurken :) efsunlunun başka maceraları da olsun tabi yaa :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

En sevdiğim renk...

Ait hissedememek

İç Dökme (Çok da önemli olmayan bir yazıdır.)